Sanatçı, eserini ortaya koyarken hem kendi dünyasını inşa eder hem de müstakbel olanın inşa ve tasavvur sürecine dâhil olarak onun "iyi" olması yönünde çaba sarf eder. Bu iki durumda da aslında yerine getirdiği bir görevi vardır sanatçının: Gerçeğin/hakikatin izahını yapmak. Cennetten kovulmuş olmanın burukluğunu yaşayan insanın "muğlaklığını" ve insanın hayata ilişkin tanımlamasında ona refakat eden toplumun "gerçekliğini" izah etmeye çalışan sanatçı ile sanat eseri arasındaki rabıta değişkenlik arz edebilir: Sanatçı bazen sanat eserini şekillendirir bazen de -gerçekliği yakaladığı nispette- eserin kaderine tâbi olur yani sanat eseri sanatçıyı aşabilir. Daha başka bir durum da sanatçının, kendi kurgusunu aşan bir "kurgu"nun içinde kendisine biçilen rolü oynamak zorunda kalmasıdır:

Devamını oku...

 

Mesut Uçakan ve Ayşe Şasa, Türk Sineması'nda sosyal meselelerle ilgili sorularımızı cevaplandırdı. Sunuş Sinema dünyasından iki isimle, "sosyal"i merkeze alarak sinemayı ve Türk sinemasını konuştuk. Devletin ve sinemanın -özelleştirirsek toplumcu sinemanın- muhatap kitlesinin aynı olması, bizi "sinema"yı "sosyal devlet" olgusu ile birlikte ele almaya sevk etti. Sinema sanatçısının "etki" ettiği kitleyle devletin hizmet sunduğu kitle arasındaki bu aynîlik konumuzun özneleri [devlet-sinema(cı)-toplum] arasında çok yönlü bir ilişkinin varlığını işaret ediyor.

Devamını oku...