SOSYAL POLİTİKA VE VAKIF

Sosyal politikanın hedeflerini yani huzur ve refahı gerçekleştirmek için yürütülen kamu hizmetlerini yerine getiren gönüllü sektör kurumlarından birisi “vakıf”tır.

Sosyal politikanın en önemli hedeflerinden birisi dengeli bir gelir dağılımı politikası oluşturmak ve bunu gerçekleştirmektir. Vakıf yapan kişi gelir- servetini kendi mülkiyetinden çıkararak başkalarının -genellikle de bütün toplumun- hizmetine sunmakta, toplumun mülkiyetine geçirmektedir. Vakıflar kanalıyla toplumun değişik gruplarının kendi içlerinde ve gruplar arasında gelir-servet yeniden dağıtılmıştır. Bu yönüyle vakıflar bir sosyal politika aracı olarak ortaya çıkmaktadır.

Osmanlı Devleti, kendinden önceki Selçuklu ve diğer Müslüman devletler gibi, bayındırlık, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinin yerine getirilmesini devlet eliyle ve devlet bütçesiyle yapmayıp bunların vakıflar kanalıyla yürütülmesini benimsemiş, devletin bu vakıfları destekleme ve denetlemesini prensip edinmişti. Bu kapsamda vakıflar sadece sosyal yardımlarla ilgilenmemişler, din, eğitim, sağlık, bayındırlık gibi alanlarda yaygın bir şekilde hizmet görmüşlerdir.

Vakıflar, dengeli ve adaletli bir sosyal politikanın manevi temellerinin oluşturulmasına büyük katkılar sağlar. Ancak vakıf kurumu sosyal politikanın hedeflerini gerçekleştirecek tek başına bir araç olarak düşünülmemektedir, başka bir takım araçlarla birlikte belirli alanlarda hizmet yürütürler. Ama tarihte bu alanda en yaygın hizmet görmüş kurumdur.

Vakıflar, ekonomik ve sosyal açıdan zayıf, güçsüz ve fakir kimseler; hasta,  yaşlı, düşkün ve benzeri muhtaçlar hiç bir aidat, prim veya ücret ödemeden onlara yaptıkları yardımlarla sosyal hayata etki etmişler, böylece toplumdaki gerginliklerin yumuşatılmasına ve dayanışmanın sağlanmasına katkı sağlayarak toplumsal barışa destek olmuşlardır.

Vakıfların kuruluş amacının miras hukukunu “dolanmak” yani İslam hukukunun belirlediği ölçüler dışında miras dağıtmak olduğu şeklinde tenkitler yapılmıştır. Osmanlı vakıf kayıtlarında yaptığımız incelemelerde, vakıfların giderleri arasında vakıf kurucularının soyundan gelen kişilere bir görev karşılığı belirtilerek veya belirtilmeyerek maaş ödemesi yapıldığı görülmüştür. Fakat bu maaşlar, vakıfların ödedikleri toplam maaşlar içerisinde % 4, toplam giderler içerisinde ise % 2 kadar bir yer tutmaktadır. Buradan, vakıfların çoğunun, kişinin kendi soyundan gelenlere mal bırakmak için ve servetinin bölünmemesi arzusuyla kurulduğu iddiasının bütün kurum için geçerli olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Vakıf kuranların “müsadereden mal kaçırmak” için bunu yaptıkları şeklinde iddialar da ortaya atılmıştır. Vakıf kurucuları arasında “askerî sınıf” denen ve müsadere ile karşılaşabilecek kesimden çok sayıda kişi bulunmakla birlikte “reâyâ” denen ve müsadereye muhatap olmayan kesimden de çok sayıda kişi bulunmaktadır. Bu durum vakıfların sadece müsadereden mal kaçırmak için de kurulmadığını göstermektedir.

Vakıfların alacak kayıtları, Müslümanlar tarafından kurulan vakıflardan gayrimüslimlere çok sayıda borç verildiğini göstermektedir. Böylece vakıflar toplumun değişik kesimleri arasında ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesinde önemli rol almıştır. Vakıflar toplumun değişik kesimleri arasındaki ilişkilerin canlı tutulmasına katkı sağlamışlardır.

Kuruluş ve yükselme dönemlerinde devletin iskân politikalarına destek olan vakıfların, duraklama ve gerileme dönemlerinde daha çok sosyal yardım hizmetlerine yönelerek toplumu rahatlatan, gerilemenin yüklerini devletin ve özellikle halkın üzerinden azaltan bir rol oynadığı göze çarpmaktadır. “Meslek vakıfları”; ve askeri birliklerde birlik mensuplarının çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasını üstlenen ve vakıf şeklinde yapılanmış “orta sandıkları”, meslek dayanışmasını gerçekleştirmişlerdir. Vakıfların, kadınların toplumsal faaliyetlere katılımında da önemli bir rol oynadıkları görülmektedir. Vakıf kurucuları arasında kadınlar yer aldığı gibi, vakıf yöneticisi kadınlar da az değildir. Ayrıca para vakıflarından borç alanlar yanında, borçlulara kefil olan çok sayıda kadın da görülmektedir.

Birçok kamu hizmeti vakıflar kanalıyla görülünce devlet maliyesi rahatlamış, gerekli binalar ve hizmetler ile bunların onarımı yapılmıştır. Atıl kalmış verimsiz sermayenin vakıflar yoluyla kamu alanına, verimli alanlara aktarılması suretiyle, az da olsa devamlı gelir getiren tesisler kurulmuştur. Vakıf kurmak için toplum tasarrufa teşvik edilmiş, toplumda tasarruf temayülü artmıştır. Sanayileşme öncesinde büyük sanayi kuruluşları olmadığı için vakıfların sanayide istihdam oluşturması da sanayi kuruluşlarının hacimleri ile orantılı olarak küçük çapta fakat vakıflar gibi yaygın olmuştur.

VAKIFLARIN SOSYAL VE İKTİSADİ ALANA TESİRLERİ

Vakıfların sosyal ve iktisadi alana tesirleri çok yönlüdür. Bunlar

1- Gelir-servet dağılımına tesiri: Gelir servetin yeniden dağıtılmasını sağlayarak toplumdaki gelir farklılıklarını azaltır, adaletli bölüşüme katkı sağlar.

2-Tüketime tesiri: a) Lüks ve gösteriş tüketimine gitmesi muhtemel kaynakları, zaruri ihtiyaç maddelerinin tüketimine kaydırır. b) Tüketimin zaruri ihtiyaç mallarına kaydırılması suretiyle marjinal faydanın arttırılması, milli ekonomide tüketimden sağlanan toplam faydanın ve toplam tatmin duygusunun artışına yol açar.

3-Tasarrufa tesiri: Gösteriş ve lüks tüketime gitmesi muhtemel kaynakların tasarruf edilmesine yol açar.

4- Yatırımlara tesiri: Vakıflar gelir getirmek için zirâî, sınâî, ticârî ve mâlî birçok alana yatırım yapmışlardır. Ayrıca din, eğitim, sağlık ve bayındırlık alanlarındaki kurumlara yaptıkları yatırımlar da çok büyük miktarlardadır. Osmanlı Devleti’nde ekonomik yatırımlarda vakıflar birinci sırada gelmektedir. Devlet bütçesinden yatırım harcamaları vakıflarla kıyaslanmayacak kadar azdır.

5- Sosyal faydayı arttırıcı tesiri: a) Yatırımların, sosyal faydası yüksek olan sahalara kaymasına yol açar. b) Zenginlerdeki serveti teşhir etme arzusunun, sosyal fayda ile birlikte gerçekleşmesine yardım eder.

Vakıflar kendi dönemlerinde sosyal yardım ve sosyal güvenlik hizmetlerini yerine getirmişlerdir.  Kimsesizlere, düşkünlere ve fakirlere yardım edilmiştir. Avarız vakıfları şehir ve köy halkının önemli bir sosyal güvenlik kurumu olmuştur. Birçok kişi Avarız Vakfı adıyla vakıflar kurarak mahalle ve köyün avarız adlı olağanüstü vergisini bütünüyle üstlenmeyi veya hafifletmeyi hedeflemiştir. Bunların gelirleri ile bütün mahalle veya köy halkının veya içlerinden sadece fakir olanların vergi borçları ödenmektedir.

6- Üretime ve istihdama tesiri:

Vakıflar üretime ve istihdama katkı sağlamışlardır. Bu katkı,

 

(1) Yeni İstihdam Alanları Açılması

(2) Mevcut İstihdam Hacminin Genişletilmesi

(3) Emek Piyasasının Oluşmasına Katkı şeklinde olmuştur. Emek piyasasına katkı, düzenli ödemeler yaparak bir ücret politikası oluşturmak, çalışanlarına iş güvencesi getirmek ve 1915 yılında asgari ücret uygulamak şeklinde görülmektedir. Türkiye’de asgari ücret ilk olarak 1936 tarihli İş Kanunu’nda ele alınmış, fakat bunun bir yönetmelikle belirleneceği belirtilmesine rağmen 1951 yılında çıkarılan yönetmeliğe kadar uygulanamamıştır. Dolayısıyla ilk asgari ücret uygulaması 1951 yılında olmuştur. Bu durum vakıf çalışanlarına asgari ücret uygulandığı 1915 yılının, diğer alanlara göre ne kadar erken bir tarih olduğunu göstermesi açısından ilgi çekicidir. (Geniş bilgi için bkz. Hüsnü Koyunoğlu: Sosyal Politika Açısından Vakıflar, [Doktora tezi] İst. Ünv. Sosyal Bilimler Ens. 2002.) 

7- Malî piyasaya tesiri: Çok sayıda ve bazen yüksek meblağlara ulaşan para vakıfları da borçlanma ihtiyacını karşılamış, para piyasası ve yardım sandığı rolü oynamışlardır.

8- Toplumsal dayanışmaya tesiri: Varlık sahibi kişilerden toplumun değişik kesimlerine servet aktarılması toplumsal gerginlikleri azaltmış, dayanışmaya katkı sağlamıştır. Aynı meslek grubunun kurduğu hırfet (meslek) vakıfları esnaf ve sanatkâr dayanışmasına, yeniçeri ortalarında kurulan vakıflar (sandıklar) askeri sınıf dayanışmasına katkı sağlamıştır.

9- Kadınların toplumsal faaliyetlere katılımına tesiri: Vakıflar, kadınların toplumsal faaliyetlere katılımında da önemli rol oynamışlardır.

9- Toplumda şeffaflaşmaya tesiri: Vakıfların kontrolü sadece resmi yetkililer ve mahkemeler tarafından yapılmamış, vakfiyelerde konan şartlar gereği vakıf çalışanları, vakıf mürtezikaları (vakıftan yararlananlar), mahalleli, ahali gibi kesimlerin de vakfı denetlemesi sağlanmıştır. Bu durum yönetimde şeffaflaşmaya kapı aralamıştır.

Osmanlı Devleti’nde ekonomik duraklama ve gerileme ile birlikte idari ve sosyal kurumlarda görülen bozulmadan vakıflar da etkilenmişlerdir. Bununla birlikte, vakıfların toplumsal yararı uzun dönem sürdürebilen kurumlar olduğu söylenebilir. Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında, 7-8 yüzyıl kadar önce kurulan Kızılbey Vakfı’na ait taşınmazların ve servetin ne kadar yararlı olduğu bunu gösteren önemli bir örnektir.

 

GÜNÜMÜZDE VAKIFLARLA İLGİLİ BAZI TEKLİFLER

Kamu hizmetlerinin devletlere yük olmaya başladığı, özelleştirme arzularının arttığı günümüzde sağlık, eğitim gibi kamu hizmetlerinin görülmesi ve sosyal yardımların karşılanmasında vakıflar önemli bir görev üstlenebilirler.

Her kurumda görülebilecek istismarların vakıflar alanında görülmesi de doğaldır. Bu istismarların önlenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı; bunun yanında iyi niyetli çalışmalar da yasal düzenlemelerle desteklenmelidir.

Günümüzde, holdingler, sermaye şirketleri ve diğer özel kuruluşlar ile kamu kurumlarının vakıf ruhuna uygun düşmeyen faaliyetlerinin, muafiyetlerden yararlanmak için vakıf adıyla yapılanmaları, böylece hem vakıf kurumunun yozlaşması hem de kamuoyundaki yanlış imajın oluşması hukuki yollardan engellenmelidir. Bu gibi yapılanmalar muafiyet vb yollarla teşvik edilecekse bunun başka isim altında ve ayrı bir mevzuatla yapılması gerekir. Vakıf adıyla, tamamen yönetim kurulunun (veya mütevelli heyetinin) özel tasarrufundaki mali varlıkların vergiden ve denetimden kaçırılması önlenmelidir.

Vakıf kurumuna yöneltilen eleştirilerin bir kısmının, kendi işlerini zorlaştırdığından dolayı sömürgeci ülkeler ve onların etkisinde olanlar tarafından yapıldığı, bazı olumsuzlukların da kurumdan kaynaklanmayıp toplumun genel gerilemesinin bu kuruma yansımasıyla ortaya çıktığı göze çarpmaktadır.

Vakıflar kendi alanlarında, toplumun değişik kesimlerinin yönetime katılma ve kontrol mekanizmalarında görev almalarında rol oynamış, fakat bu uygulamalar başka alanlara yaygınlaştırılarak devamı getirilememiştir. Bu tip uygulamalar başka alanlara da yaygınlaştırılabilseydi, halkın yönetime katılımı ve şeffaf yönetim açısından daha iyi gelişmeler olurdu.

Vakıfların toplumun ihtiyaçlarını en verimli şekilde karşılaması, aynı gaye için kurulan vakıfların varlıklarının israf edilmemesi için vakıflar arası koordinasyon ve işbirliğinin faydalı olacağı açıktır.

Vakıf kurarken toplum yararının gözetilmesinin şart olduğu görülmektedir. Günümüzde de toplum yararı gözetilerek kurulan, belli kişi veya grupların menfaatlerini veya nüfuzlarını artırmak amacı gütmeyen vakıflara kolaylık sağlanması, hem devletin yükünü hafifletecek hem de toplumu rahatlatacak bir etki yapabilir.

Günümüzde sivil toplum kuruluşları eliyle yapılan uluslararası yardım faaliyetleri de vakıflar aracılığıyla yapılabilecek faaliyetlerdendir. Bu faaliyetler ihtiyaçları giderirken toplumlararası yakınlaşma ve dayanışmayı da sağlayacaktır.

Sonuç olarak, geçmişte sosyal politikanın birçok alanında faaliyet gösteren vakıflar, yanlış bazı düzenleme ve uygulamalardan arındırılma şartıyla günümüzde de sosyal politikanın ilgilendiği birçok konuda yararlanılabilecek bir kurum olarak görülmektedir.

Doç. Dr. H. Hüsnü KOYUNOĞLU

 
Yazarın Diğer Makaleleri...